ANAHTAR - Mehtap Karayiğit
Aradan tamı tamına elli iki gün geçmişti. Kendini toparlaması fazlasıyla güç olmuştu. Boynuna attığı zümrüt yeşili şalı boynundan sıyrılıp yere sarkarken hiç müdahale etmeden doğrulup bir kez daha aynaya baktı. Kalbinde büyüyen tüm notalara rağmen, gözleri derin bir sessizliği gizliyordu. Dağınık bir topuzla toplanmış kahverengi saçları ve kulaklarında şalıyla aynı renkteki küpeleriyle tamamiyle eski Rose'du. En azından görünüş olarak. ''Dünden farksız bir gün daha '' diye geçirdi içinden. Ritmik bir hareketle şalını düzeltip, Fransız işlemeli anahtarıyla kapıya yöneldi. Her zaman yaptığı gibi anahtarını sağa çevirmeyi unutmadı bu kez. Alışmaya çalıştığı bu şehirde ona her şey yabancı gelsede deniyordu, her gün biraz daha.
Aniden içinde dolan şubat rüzgarıyla kırmızı kabanının kenarlarından tutup kendine sardı. Böylesine içini ürperten yalnızca şubat değil, kalbindeki rüzgarlardı da. Ardında bıraktığı şehirden geriye kalan tek şey Fransız işlemeli o anahtardı. Biraz sonra adımlarının sesine bir ses daha eşlik etti usul usul ; yağmur. Gözlerini kapayıp dinlemek istedi. Çocukken onunla beraber hep yaptığı gibi. Ellerinde onun eli yoktu bu kez. Ellerini iki yana açtı ve başını göğe kaldırıp gözlerini kapadı. ''Aynı şarkı bu.. Nerede olursam olayım yağmurun şarkısı hep aynı kalacak'' diye düşündü. Damlalarla birlikte gözyaşları da süzülüyordu yanaklarından. Günlerdir içinde biriktirdikleri yağmura karışıyordu.
Ellerine değen bir elin hissiyle irkildi aniden. Gözlerini açtığında elini tutan küçük bir oğlan çocuğu yemyeşil gözleriyle ona gülümsüyordu.''Ne güzel yağıyor değil mi?'' dedi küçük çocuk. Çocuk tıpkı Rose gibi bir elini yağmura açmış diğeriyle ise Rose'nkini tutuyordu. Hiçbir şey söyleyemedi Rose. Elini sımsıkı tuttu yalnızca. Gördüklerinin hayal mi ya da gerçek mi olduğunu öğrenmek istemiyordu. Öylece kalmak istedi, yağmurun şarkısını dinlemek belki asırlarca. Güneşin dağıttığı bulutlarla birlikte gözlerini yeniden açtı. Çocuk gitmişti. Yağmurun şarkısı ise yerini rengarenk gökkuşağına bırakmıştı. Elli iki gün sonra ilk defa gülümsedi Rose. Yoluna devam ederken mırıldandı; ''bu kesinlikle dünden farklı bir gündü, ve bundan sonra da... ''